28 Ocak 2021 Perşembe

beni tanıyan insanlara küçük bir mektup

II

herkese selam dostlarım bugün olduğumdan da yorgunum,

iki ucu belirsiz bir zaman çizelgesinin bir noktasında takılıp düştüm, ilerleyemiyorum

kanayan dizlerimi sevemem, 

olamıyorum çoğunuz gibi ama gizlice deniyorum

ruhumla savaşımı sessizce veriyorum

Şu ipin üzerinde bir adım geri gitsem isyan sesleri duyuyorum, 

bir insan nefret etmemeli bu kadar geriden

ama napsın ileriyi de sevemiyorsa?

geriyi kendim kararttım, ilerisi içten karanlık

kurtulamıyorum karanlıklardan, 

yarısı erimiş şimdinin mum ışığına kaldım.

III

Bazen unutulmayı sevmekten daha kolay buluyorum.

Yalnızlığın pis cümbüşünde kendimle savaşırken, 

insanları incitmemiş olmanın hazzını taşırdım eskiden.

Şimdi ise anlaşılmak için yalvarıyor, yakarıyor dudaklarım.

Bir bakışta okusun istiyorum bir çift güzellik beni ama olduramıyorum

Gözlerime yerleşen ifadesizliği eritemiyorum

Başımı koyduğum omuzları çürüttüm istemeden ama başımı da zor dik tutuyorum

nefret doluyum, yalnızca içe yönelik bir nefretle tanımlanabilirim artık

nefes alan, cansız bir özür cümlesi oldum artık.


Hoşça kalın dostlarım bugünden alacağım bütün darbeleri aldım.

25 Ocak 2021 Pazartesi

Niçin Dinlemeli Biri?

       Ancak anlık bir öfkenin ardından savrulan düşünceler böyle bir yazı yazmaya yönlendirebilirdi beni ve işte yazıyorum da. Rahatsızım, dinlemeyi bilmeyen bir toplumdan, derdini anlatmayı bilmeyen bir ülke dolusu insandan rahatsızım.İletişim esnasında yaptığımız hataların karşımızdaki bireye ne denli zarar verdiğini hiç düşündük mü acaba? Düşündük diyelim; ne kadarını uyguladık, insanların bizimle kurduğu iletişimde bir ilerleme oldu mu bu kafa yormadan sonra? Bu soruları iyi düşünmenizi öneririm çünkü muhtemelen bilmeden kalp kırıyorsunuz ve bir ilişkiniz, haberiniz bile olmadan zedeleniyor.

    O kadar geniş bir sorun ki hangi açıdan ele almalıyım önce, emin olamıyorum. Küçük iletişimlerden büyük kitlelere seslenişe doğru gitsek bizim için derli toplu bir yazı ortaya çıkarabileceğimi umuyorum. O halde en basit diyalog örneğini oluşturalım: Diyelim ki evdesiniz ve yakın arkadaşınız size sesleniyor. Artık otomatik bir cevaba dönüşmüş olan "Efendim?" karşınızdaki için yeterli midir? Hayır, iletişimin sonu "efendim" olmadığı için değildir, bu yüzden bundan sonra onu dinlemeye devam etmelisiniz; ancak o anlattıkça ilginizi kaybediyorsunuz ve bu sürekli tekrarlanıyor. Arkadaşınız ne zaman heyecanla yanınıza gelse siz farkında olmadan bir buruklukla ayrılıyor. Belki bunu artık oldukça yakın olmanızdan gelen bir rahatlıkla yapıyorsunuz ama unuttuğunuz bir şey var, hiçbir bağ kopmaz veya zedelenmez değildir. Hepsi gevşer, hepsi eskir ve bunların yaşanmasını engellemek, iletişimi ne denli canlı tuttuğunuzla alakalıdır.

    Kanımca birey, birinin onu dinlediğini bildiğinde sevgiyi hisseder. Sevgiyi dile getirmek de hoştur; ancak sevginizi gösteren şeyler yapmak kadar hoş değildir. En iyi göstergelerden biri de dinlemektir. Çünkü dinlemenin; empati sağlama, merak uyandırma, karşınızdaki kişiyi daha iyi anlamanızı sağlayacak küçük detayları ortaya çıkarma gibi huyları vardır. Siz bu kolay eylemi gerçekleştirmediğinizde oluşan hasarlar dile getirilmese bile oldukça büyük aslında. Özellikle bu hasarlar ikili ilişkiden sızıp kişinin hayatına yayılmaya başladığında bunların önüne geçmek maalesef sorunu yaratmak kadar hızlı olmuyor.

    Muhatabım, bana dinlenme lüksünü bahşetmediğinde ben sessiz bir küslükle karşılık veririm: Büyük ihtimal fark etmeyeceği bir kırgınlığın habercisidir bu küslük. Yine de dinleniyor olmaktan mahrum etmemek adına büyük savaşlar veririm kendi içimde ve içimdeki kırgınlığı kontrol altında tutabildiğim sürece de mahrum etmem. Bu sorundur, bu anlattıklarım hepten bir sorundur. Ben anlatmadığım için bir süre sonra bir bilgisayar botuna yazar gibi hissedecektir muhtemelen karşımdaki ve bu durumdan yakınmaya başlayacaktır. Dinlememenizin sonucu dinleyememe olduğunda bundan yakınmaya başlarsınız; ama bu yakınma, işleri eski haline döndürmeye yeterli olmayacaktır. İşte iletişimsizliğin önemli bir örneği de budur.

    İstediği birey tarafından dinlenmediğini hisseden kişinin iç dünyasında oluşacak depremlerden bahsetmek ise bu yazının tek zor kısmı. Kişi, kendini sorgulamaya başlıyor: Acaba yeterince ilgi çekici değil miyim? Benden soğumaya başladı, beni artık önemsemiyor mu? Benimle konuşmak eskisi gibi hoş değil mi?.. Ve tonlarca soru işareti. Bunlara yenilmemeye çalışsa da illaki düşüyor bir yerde ve inanın, kaldırmak kulak vermekle başlıyor.

    Dinlememe huyunu bir grup çalışmasında, bir toplantıda hatta bir topluluğa konuşma yaparken, konser verirken bile takınabiliyoruz maalesef. Sesi çok çıkanlara odaklandığımızdan sakin konuşanı yok sayıyoruz, bize baskın görünen karakterlere odaklanıyoruz, kendi sesimize odaklanıyoruz ama herkese biraz kulak vermemiz gerektiğini göremiyoruz. Kardeşler arası kırgınlıklar oluşuyor, arkadaşlar uzaklaşıyor, ilişkiler bitiyor, hükümet halkından kopuyor bu küçük yeteneği sergilemediği için. İletişimin temel unsuru bu güzel aracı birbirimizden resmen sakınıyoruz.

    Bunları yazarken ben de düşündüm, yeterince iyi bir dinleyici miyim diye. Hayır, değilim. Ne iyi bir dinleyiciyim ne de iyi bir dinlenenim. İkisinin de yokluğunu çekiyorum ve bu yokluk acıyla geliyor, yalnızlık hissiyle geliyor. Yine de elimden geleni yapacağımı bilmek, belki de birilerinin yapmasını sağlayacak olmak beni rahatlatıyor. Hepimizin bir gün saygıyla dinleyeceği ve aynı oranda dinleneceği günler görmesi dileğiyle...