Sık sık eleştirdiğim popüler sanatın elinde oyuncak olmuş tablosu "Yıldızlı Gece" ve "Kesik kulağı" ile tanırsınız onu. Oysa Van Gogh bundan daha fazlasıdır. Büyük yıkımları sanata çevirmenin sembolüdür Van Gogh.
Self-Portrait with Bandaged Ear
Hakkında okuduğum ve izlediğim birçok video-belgeselden aklımda kalan, beni etkileyen birkaç olaydan ve tablosundan bahsetmek istiyorum bugün.
Van Gogh, 23 Aralık 1888 gecesi kulağının bir kısmını kestikten sonra Arles'da bir merkezde tecrit odasına yerleştirildi. Vincent'in çevresinde bulunmuş insanlar akli durumunun stabil olmadığının bilincindeydiler. Vincent, tüm bu insanlara oldukça kaba davranmış ve çekilmez bir tavırla yaklaşmış. Onunla iletişime geçen herkes bu durumdan şikayetçi olunca Vincent'in bir yere kapatılması gerektiğine karar vermiş ve bu insanlar imza toplamıştır. Arles'da, polis kayıtlarında bunun için verilmiş bir dilekçe var ve dilekçede tam otuz imza bulunuyor. Bunun ne kadar üzücü olduğuyla başlamalıyım belki de. Yalnızlığın kıyısında gidip gelen, en yakını kardeşi olan bu adamın akli durumunun yerinde olmadığını bilip daha doğru yollarla yardımcı olmaya çalışmak yerine, imza toplayıp onu toplumdan uzaklaştırmaya çalıştılar. Başardıklarını da söyleyebilirim. Günümüzde de bu yapılmıyor mu bize? Tek farkı, bu dönemde izole olmanız için bir odaya kapatılmanız şart değil. Toplumdan koparılan herkes izole olmaya meyillidir. Bunu vaktinde Van Gogh'yu bir odaya kapatarak yaptılar, şimdiyse bizi kendimizle herkesin içinde yalnız bırakarak yapıyorlar. Ne kadar rezilce!
Van Gogh'nun kapatıldığı yer hakkında mektuplarında yer alan birkaç satırı ekleyelim: "Buraya kapatılan insanlar toplaşıp özgürce yaşamak için buranın uygun olmadığını başkana bildirmeliler."
Van Gogh giderken kendinden geriye 902 mektup bıraktı. Yapacağım tüm alıntılar bu mektuplardan olmakla birlikte, yakın zamanda izlediğim BBC'nin "Vincent Van Gogh: Painted With Words" belgeselinden de alıntı olacak. Vincent hakkında bilmediğim küçük şeyleri bu belgeselden öğrendim.
Vincent kendine uygun mesleği bulana kadar da uzun bir zaman geçiriyor. Sık sık seyahat halinde oluyor, farklı meslekler deniyor, uzun bir süre rahiplik bile yapıyor. Sonunda kendini elbette sanatta buluyor. Başladığı yere dönüyor diyebilirim. Rahiplik döneminde yaşadığı yükselmeler, ressamlık döneminde onu ayakta tutan verimlilik ve kardeşi ile çok sevdiği arkadaşı Paul Gaugin maalesef Vincent'i iyileştiremiyor. Bipolar bozukluk ve kronik depresyon teşhisi koyuluyor.
"Neden ölüm varken bu kadar eleme katlandığımı sizden saklamayacağım. Şikayet etmeden acı çekebilmek, bu hayatta öğrenilebilecek en büyük ders budur."
Vincent'in sık sık yalnızlık çektiğini de biliyoruz. Bu da beni onun hakkında düşünmeye iten çokça şeyden biridir. Duyduğu yalnızlığın sebebinin yalnızca psikolojik sağlığından kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Aynı zamanda çevresinde bulunan ve değer verdiği insanlar da Vincent'i oldukça hayal kırıklığına uğratmıştır. Bir zamanlar evini açtığı hamile fuhuş kadını Clasina Marina Hoornik ya da bilinen adıyla Sien bile, çocuğunu doğurduktan sonra Vincent'in ona sunduğu hayatı gerisinde bırakıp fuhuşa dönüyor. Vincent, yaptığı iyiliğin büyüklüğüne bakılmaksızın yine yalnız bırakılan kişi oluyor. Belki de Vincent, kendimde de gördüğüm gibi, insanlara hangi ölçüde değer vermesi gerektiğini ayarlayamıyordur ve bu yüzden çok acı çekmiştir, kim bilir?
"Yalnızlık... Bir tür çürüyüş. Bundan sadece bir başkası kurtarabilir."
Ayrıca sara krizleri geçirdiğini de bildiğimiz Vincent, krizleri sıklaşmaya başlayınca ispirto içip boya yiyerek kendini zehirlemeye kalkıştı.
En sonunda, 37 yaşındayken kendini göğsünden vurdu ve Theo yanındayken hayata veda etti.
Özellikle ilgimi çeken iki tablosu hakkında da konuşacaktım ama notlarımı buraya geçirmektense size tabloları inceleme fırsatı vermem daha iyi olur diye düşündüm. Şöyle:
Van Gogh'nun kapatıldığı yer hakkında mektuplarında yer alan birkaç satırı ekleyelim: "Buraya kapatılan insanlar toplaşıp özgürce yaşamak için buranın uygun olmadığını başkana bildirmeliler."
Van Gogh giderken kendinden geriye 902 mektup bıraktı. Yapacağım tüm alıntılar bu mektuplardan olmakla birlikte, yakın zamanda izlediğim BBC'nin "Vincent Van Gogh: Painted With Words" belgeselinden de alıntı olacak. Vincent hakkında bilmediğim küçük şeyleri bu belgeselden öğrendim.
Vincent kendine uygun mesleği bulana kadar da uzun bir zaman geçiriyor. Sık sık seyahat halinde oluyor, farklı meslekler deniyor, uzun bir süre rahiplik bile yapıyor. Sonunda kendini elbette sanatta buluyor. Başladığı yere dönüyor diyebilirim. Rahiplik döneminde yaşadığı yükselmeler, ressamlık döneminde onu ayakta tutan verimlilik ve kardeşi ile çok sevdiği arkadaşı Paul Gaugin maalesef Vincent'i iyileştiremiyor. Bipolar bozukluk ve kronik depresyon teşhisi koyuluyor.
"Neden ölüm varken bu kadar eleme katlandığımı sizden saklamayacağım. Şikayet etmeden acı çekebilmek, bu hayatta öğrenilebilecek en büyük ders budur."
Vincent'in sık sık yalnızlık çektiğini de biliyoruz. Bu da beni onun hakkında düşünmeye iten çokça şeyden biridir. Duyduğu yalnızlığın sebebinin yalnızca psikolojik sağlığından kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Aynı zamanda çevresinde bulunan ve değer verdiği insanlar da Vincent'i oldukça hayal kırıklığına uğratmıştır. Bir zamanlar evini açtığı hamile fuhuş kadını Clasina Marina Hoornik ya da bilinen adıyla Sien bile, çocuğunu doğurduktan sonra Vincent'in ona sunduğu hayatı gerisinde bırakıp fuhuşa dönüyor. Vincent, yaptığı iyiliğin büyüklüğüne bakılmaksızın yine yalnız bırakılan kişi oluyor. Belki de Vincent, kendimde de gördüğüm gibi, insanlara hangi ölçüde değer vermesi gerektiğini ayarlayamıyordur ve bu yüzden çok acı çekmiştir, kim bilir?
"Yalnızlık... Bir tür çürüyüş. Bundan sadece bir başkası kurtarabilir."
Ayrıca sara krizleri geçirdiğini de bildiğimiz Vincent, krizleri sıklaşmaya başlayınca ispirto içip boya yiyerek kendini zehirlemeye kalkıştı.
En sonunda, 37 yaşındayken kendini göğsünden vurdu ve Theo yanındayken hayata veda etti.
Özellikle ilgimi çeken iki tablosu hakkında da konuşacaktım ama notlarımı buraya geçirmektense size tabloları inceleme fırsatı vermem daha iyi olur diye düşündüm. Şöyle:
The Wheat Fields
The Night Café
Vincent Van Gogh, sürekli içine düştüğü, hatta içinden çıkamadığı o ruhsal dalgalanmalarda boğuluşunu sanatla bağdaştırmış, bana her zaman büyük bir ilham kaynağı olmuştur. İşte bu yüzden Van Gogh.




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder